16 Şubat 2012

52 yıllık sır uçak Mehmetçik

Türk mühendisleri tarafından tasarlanan Mehmetçik jet eğitim uçağının sır perdesi 52 yıl sonra aralandı. Araştırmacı Tuncay Deniz, Türkiye'de geride hiç belge bırakılmayan projenin izine Almanya'da rastladı. 

1952 yılında başlanan proje eğer hayata geçebilseydi Türk tasarımı ilk jet uçağı olacaktı.

Sokakta insanlara Türkiye'nin ürettiği uçak hangisi diye bir soru sorsanız büyük çoğunlukla F-16 cevabını alırsınız. Aslında lisans altında TAI tarafından üretilen F-16'nın dışında bundan tam 52 yıl önce tasarlanmış ama ne yazık ki sadece kağıt üzerinde kalmış bir proje vardı. Önce Türk Hava Kurumu (THK) Uçak Fabrikası tarafından tasarlanan daha sonra Makina Kimya Endüstrisi (MKE) Fabrikaları'nda devam ettirilmek istenen projenin adı 'Mehmetçik'ti.

1940'ların başında kurulan THK Uçak Fabrikası savaş nedeniyle ülkelerinden kaçan Polonyalı uçak mühendislerinin yardımıyla ciddi yol almıştı. Yerli imkanlarla tasarlanan uçak ve planörler THK'nın yanı sıra Hava Kuvvetleri tarafından da kullanılıyordu. Fabrikanın tasarladığı 16 değişik uçak ve planör dizaynından belki de en ilginci jet motorlu THK-16 olarak adlandırılan Mehmetçik'ti. Hazırlanan projeler arasında 16'ncı sırada yer aldığı içinde bu modele THK-16 denilmişti.



EĞİTİM UÇAĞI

Yüksek Mühendis Selahattin Belen başkanlığındaki ekip tarafından tasarlanan uçak, Türk Hava Kuvvetleri'nin envanterine girmeye başlayan jetlerde görev yapacak pilotların eğitiminde kullanılacaktı. Tamamen metal gövdeye sahip uçağın kokpitinde pilotlar tandem yani önde öğrenci, arkada öğretmen pilot uçacak şekilde tasarlanmıştı. Kesinleşmeyen bilgilere göre öğrenci ve öğretmen pilotun yan yana oturduğu bir modelin de tasarımı planlanmıştı.

Motorlar ise ilk jet savaş ve eğitim uçaklarında olduğu gibi kanatların altında yer alacaktı. Uçakta Fransız Turbomeca imalatı Pimene jet motorları kullanılacak, istenirse yine aynı şirketin Palas tipi jet motoru da takılabilecekti.

Yeterli sayıda uçak siparişi alamayan THK Uçak ve Ankara Gazi Çiftliği'ndeki Motor Fabrikası krize girmişti. THK, 5 Nisan 1952'de yapılan anlaşma ile Uçak ve Motor Fabrikası'nı 4 milyon lira karşılığında MKE'ye sattı. Yavuz Kansu müdürlüğünde yeniden yapılan fabrika, THK'nın geliştirdiği 6 ayrı modeli imal etme kararı aldı. Bunlardan biri de Model 3 olarak yeniden adlandırılan Mehmetçik'ti.



PROJE DURDU

Ancak Mehmetçik imalata geçemedi. Aynı dönemde Amerikan yardımları ile Hava Kuvvetleri'ne hibe edilen Lockheed T-33 jet eğitim uçakları nedeniyle proje sona erdi. MKE'nin imal ettiği uçaklar günün teknolojisinden geri kalmaya başlayınca uçak imalatı 1957'de durduruldu. Fabrika 1957'den sonra uçak yerine traktör ve çeşitli makine parçaları üretmeye başladı. Türk Uçak Sanayii, 1970'lerin sonunda Kayseri'de Hava İkmal Bakım Merkezi tarafından üretilen Mavi Işık ilaçlama uçağı ve portföyünde TAI, TEI gibi şirketleri bulunduran TUSAŞ'ın kurulmasına kadar sessiz kalacaktı.

Aradan 52 yıl geçti. Belki o günlerde başarıyla yürütülecek bir Mehmetçik Projesi Türkiye'de uçak sanayiinin daha hızlı gelişmesine ve yerli tasarım uçakların yapılmasına imkan sağlayabilecekti.

Tolga ÖZBEK

Almanya’da ortaya çıktı

Münih Havalimanı Uçuş Koordinatörü olan Tuncay Deniz uzun yıllardır Türk Havacılık Sanayii hakkında araştırma yapıyor. Kitap hazırlığında olan Deniz, Mehmetçik ile ilgili bilgi toplamak amacıyla önce MKE'ye başvurdu. Ankara'da Levent Başara ile sürdürdüğü çalışmalarında MKE Deniz'e bir Alman askeri diş hekiminin yıllar önce Türkiye'deki uçak fabrikaları ile ilgili çizimler, istatistikler ve resimlerden oluşan tüm belgeleri araştırma yapmak için aldığı daha sonra geri getirmediği cevabını verdi. Hatta birçok belgenin atık kağıt olarak SEKA'ya gittiği de tahmin ediliyor.

Tuncay Deniz belgelerin Almanya'da peşine düştü. Mehmetçik'ten kalanların Berlin'deki Alman Havacılık Müzesi'nde olduğunu tespit ederek başvurdu. İncelemek amacıyla istediği bu belgelerden ancak çok azı Tuncay Deniz'e verildi. Geriye kalan belgeler ne yazık ki gösterilmedi. Daha sonra yapılan yazışmalara Alman Havacılık Müzesi cevap vermedi.

Uçağın illüstrasyonları bilgisayarda Özkan Türker tarafından çizildi. Ödüllü modelci olan Türker, illüstrasyonları hazırlarken uçağın elde kalan çizimlerinden ve dönemin uçaklarında kullanılan sistemlerden yararlandı. Özkan Türker Mehmetçik uçağının 1/48 ölçekte plastik modelini hazırlamayı da planlıyor.

TEKNİK ÖZELLİKLERİ
  • Görev: Jet eğitim
  • Mürettebat: 2
  • Motor: 2 adet Turbomeca Pimene
  • Azami Hız: 430 km/saat
  • Maksimum Yükseklik: 12 bin metre
  • Menzil: 710 km
  • Boş Ağırlık: 510 kilogram
  • Kalkış Ağırlığı: 1.100 kg
  • Kanat Açıklığı: 10 metre
  • Kanat Alanı: 14 metre kare
  • Gövde Uzunluğu: 7 metre
  • Yerden yükseklik: 1.8 metre

Steam Üzerinden En Çok Satan Oyunlar

Dijital oyun satın almamızda, PC cephesindeki vazgeçilmezimiz Steam‘de Şubatın 2. haftasında en çok satan PC oyunları şöyle sıralanıyor;






1 – Kingdoms of Amalur: Reckoning
2 – The Elder Scrolls V: Skyrim
3 – Jagged Alliance – Back in Action
4 – Gotham City Impostors
5 – Warhammer 40,000: Space Marine
6 – Crusader Kings II
7 – Stronghold 3
8 – Plants vs. Zombies GOTY Edition
9 – RAGE
10 – Wargame: European Escalation

H.265 codec ile 8K (7680×4320 piksel) çözünürlük

Standart kullanıma IMAX (motion picture film formatı) çözünürlüğü geliyor. Geçtiğimiz hafta San Jose- Kuzey Kaliforniya’da bir araya gelen Motion Picture Expert Group (MPEG) ve ITU Telecommunication Standardization Sector (ITU-T) arasında gerçekleşen toplantıda, yeni nesil sistemler ve adapte olan ağ yapılarında gerçekleşen video transmisyonlarında verimlilik ölçününü devrimsel dönüşüme götüren yeni H.265 CODEC standardının oluşturulmaya başlanıldığı açıklandı.

‘Co’mpression ( sıkıştırma ) ve ‘dec’ompression ( açma ) kelimelerinin birleşiminden oluşan ‘codec’ bir tür program ya da algoritma olarak tanımlayabiliriz. Sisteminize yüklediğiniz codec kalitesi, özellikle görsel performansı etkileyen önemli bir faktördür. CPU ve GPU teknolojisinin geçirdiği evrimler codec değişimini zorunlu kılarken eskileri yetersiz kalmakta ya da reel donanım potansiyeli kullanılamamaktadır. Genellikle eski tip kodeklerin (MPEG 4, MPEG 2) temelinde Huffman algoritması vardır ancak hala kullandığımız H.264 kodeğinde ise Huffman algoritmasıyla birlikte yeni nesil Arithmetic teknolojisi de kullanılır.


Yeni duyurulan H.265 ölçünü ya da High Efficiency Video Coding (HEVC): Yüksek Verimli Video Kodlama paketi ile 4K tanımlı Quad-Full High Definition; 3840×2160 piksel çözünürlük ve 8K tanımlı Ultra-High Definition Television; 7680×4320 piksel çözünürlük tipolojilerini de içeren gelecek nesil video aktarım ve oynatma teknolojilerinin desteklenmesi bekleniyor.

Bir açıdan bakıldığında 4K çözünürlük en çok sinemalarda kare başına 8.29MP sağladığı gerçeğine karşın aynı eşitliği monitör kurgusunda yakalamak istersek 4 adet 1080p tip monitörü bir arada kullanmamız gerekecektir. Diğer yandan 8K UHD çözünürlüğü ise kare başına 33.2MP düzeyinde kabaca IMAX formatında çözünürlük sağlamayı amaçlamaktadır, bu format; Tokyo NHK Bilim ve Teknoloji Araştırma Laboratuvarları tarafından önerilen ve hala gelişmekte olan bir formattır.

Yeni H.265’in başarımını ön plana çıkaran kodek topluluğu, selef pozisyonuna gerileyen günümüzün H.264 kodeğine göre video akışlarında %35-40 düzeyinde verimlilik artışı sağlanabileceğini savunuyor hatta toplantıda söz alan bir konuşmacı verimliliğin %67 daha yüksek olacağı konusunda ciddi açıklamalarda bulundu.

Toplantıdan çıkan sonuç ne olursa olsun, H.265 codec’in taslak halinin ötesine geçmesi, bir sonraki uluslar arası grup toplantısına kadar 6 ay, üzerine bir 5 ay kadar da H.265 standardının final sürümüne evrimi ve onay alması derken ancak takvimler Ocak 2013 tarihini gösterdiğinde H.265 paketi indirilebilir ve yüklenebilir hale gelecektir.

alıntı

25 Ocak 2012

Ali Gaffar Okkan, (d. 1952 - ö. 24 Ocak 2001)

Diyarbakır Emniyet Müdürü iken halen fâili meçhul olan bir suikast sonucu öldürülmüştür


Hayatı
Ali Gaffar Okkan, Sakarya ilinin Hendek ilçesinde 1952 yılında doğdu. 30 Eylül 1970 tarihinde Polis Koleji'nden, 29 Eylül 1973 tarihinde Polis Akademisi'nden mezun olarak İzmir İl Emniyet Müdürlüğü'ne Komiser Yardımcısı olarak atandı.

Bu ilde Emniyet Âmirliği rütbesine kadar çeşitli birimlerde görev yaptıktan sonra, 1983 yılında Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğü'ne atanarak, 1985 yılında şube müdürlüğüne terfî etti. 1986 yılında Eskişehir İl Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görev aldı. Bu ilde 1992 yılında Emniyet Müdür Yardımcısı oldu. 6 Aralık 1993 tarihinde 1. Sınıf Emniyet Müdürlüğü'ne terfî ederek Kars İl Emniyet Müdürü olarak atandı. 18 Kasım 1997 tarihinde Diyarbakır İl Emniyet Müdürü olarak göreve başladı. Bu arada İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetiminden mezun oldu.

Kars Emniyet Müdürü iken, Diyarbakır gibi yıllarca PKK ve Hizbullah terörünün ve aşırı göçün ağır sonuçlarını yaşayan bir ile emniyet müdürü olarak atandı. Hüseyin Velioğlu'nun İstanbul Beykoz'daki villasına yapılan baskında büyük rolü vardı. Gaffar Okkan, Hizbullah'ın çökertilmesinde çok önemli bir rol oynadı. Kadın polisler Diyarbakır'da ilk kez onun emriyle sokağa çıktılar, trafiği yönettiler. İki küçük otomobil aldı Gaffar Okkan. Mavi-beyaza boyattı. İkişer kadın polis görevlendirdi. Bir otomobil kaybolan çocukları toplayıp ailelerine teslim etti, diğeri de yürümekte zorlanan yaşlılara yardım etti. Havaalanındaki kadın polisler yaşlı yolcuların bilet işlemlerini yaptı, uçağa kadar götürdü. Havaalanına tekerlekli sandalye aldırdı. Okkan'ın ilklerinden biri de şehrin kritik noktalarına kurdurduğu kameralardı. Gece yarılarına kadar makam odasındaki dev ekranda sokakları gözlerdi.

Suikast
Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü görevinde iken 24 Ocak 2001 günü saat 17:40 sıralarında makâmından Valilik Binası'na seyir hâlinde iken, Sezâi Karakoç Bulvarı üzerinde Et Balık Kurumu ile Eflâtun Park arasında, kimliği belirsiz kişilerce pusuya düşürülerek açılan ateş sonucu olay yerinde şehit edildi.

Emniyet Müdürü'nün öldürülmesine tepki gösteren Diyarbakır halkı, cenazenin olduğu gün kepenk kapattı ve şehrin sokaklarında protesto yürüyüşü yaptı.

Bu cinâyet hâlâ çözülememiş olmakla birlikte, ya Hizbullah ya da PKK tarafından işlenildiği iddia edilmektedir. Hakkında pek çok gazete yazısı ve kitap yazıldı. Ayrıca Gaffar Okkan'ın hayatını ve bu suikastı konu alan "3310 Öldürüldü" isimli kitap Emrah Gürkan tarafından kaleme alındı.

Uğur MUMCU (22 Ağustos 1942 - 24 Ocak 1993)

Türk gazeteci, araştırmacı ve yazar. 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitirmiştir.
Ailesi

Annesi Nadire Hanım, babası Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey idi. Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 tarihinde, Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu.

Eşi Şükran Güldal Mumcu (Homan) ile olan evliliğinden bir oğlu (Özgür) ve bir kızı (Özge) olmuştur.

Uğur Mumcu anısına ailesi tarafından Ekim 1994'te Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı adında bir vakıf kurulmuştur.

Eşi Şükran Güldal Mumcu, 23. Dönem TBMM'ye İzmir Milletvekili olarak girmiş ve halen TBMM Başkanvekilliği görevini yürütmektedir.

Ağabeyi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Ceyhan Mumcu'nun Uğur Mumcu ile ilgili röportajlarının bir kısmı Kardeşim Uğur Mumcu adıyla bir kitapta toplanmıştır.
Eğitim yaşamı

İlk ve orta okulları Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi'nde okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. 1961'de başladığı üniversite eğitimini avukat olmak üzere başladığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde 1965'te tamamladı. Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü'nü aldı. 1963'te fakültede öğrenci derneği başkanı seçildi. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı.

Askerlik dönemi

Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek" ve "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddasıyla gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevi'nde pek çok aydınla birlikte bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkûm edildi. Fakat bu karar Yargıtay tarafından bozuldu ve Mumcu serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra askerliğini yedek subay olarak yapması gerektiği halde, 1972-1974 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak tamamladı. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi.

Gazetecilik dönemi

Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975’ten itibaren Cumhuriyet’te 'Gözlem' başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansı'nda çalışmaktaydı. 1975’te Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını yayınladı. Aynı yıl, Altan Öymen' le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel'in yeğeni Yahya Demirel'in hayali mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitabı yayınlandı.

1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. "Gözlem" başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977’de Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı. Ertesi yıl, Sakıncalı Piyade adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu tam 700 kere sahneledi. 1978’de, ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz yayımlandı.

1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca'nın Papa'yı öldürme girişiminden sonra Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı.

Türkiye'de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak’ı yayımladı. 1982’de Ağca Dosyası, ardından Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan, ancak Kenan Evren'in imzalayanları "vatan hainliği" ile suçlayarak dava açtığı Aydınlar Dilekçesi'nin hazırlanmasına katıldı; 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkenceyi anlatan Sakıncasız adlı oyunu yazdı; Papa-Mafya-Ağca kitabını yayımladı.

1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları; 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı.

1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü.

Mumcu, 7 Ocak 1993 tarihinde "Mossad ve Barzani" isimli bir yazı yazdı. Bu yazısında Barzani, CIA ve Mossad arasındaki bağlantılara değindi ve yazısını şöyle bitirdi:

    "Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında?" "Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?"

8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki Ültimatom başlıklı yazısında ise yakında yayınlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazmıştı. Kardeşi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ceyhan Mumcu, cinayetten önce Uğur Mumcu'nun İsrail elçisiyle görüşme yaptığını basına gönderdiği açıklamada yazmıştı. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Öldürülme sebebi olarak Abdullah Öcalan'ın bir müddet MİT için çalıştığını araştırması iddia edilmektedir.

Suikast

Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikaste kurban gitti. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı, patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edilmiştir.

Suikastı, İslami Hareket Örgütü, İBDA-C, İslami Cihat gibi örgütler üstlendi. Suikastin arkasinda Mossad'ın ve kontrgerilla'nın olduğu da iddia edilmiştir. Ergenekon Davası sanıklarından Ümit Oğuztan, iddianamede yer alan ifadesinde, Mumcu'nun seri numarası silinmiş ve şu an Irak Devlet Başkanı olan Kürdistan Demokratik Partisi lideri Talabani'ye götürülen silahlarla ilgili araştırması nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti.

Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'yu ziyaretleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, "cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğu"nu belirterek adeta namus sözü verdiler (1993). Suikastın failleri yakalanamamıştır.


24 Ocak 2012

Devrim rüyası kaldığı yerden devam

İlk Türk otomobili Devrim’in marka hakkını tescil ettiren Etox firması, prototip olarak ürettiği yerli otomobil Etox Zafer’in yeni versiyonuna "Devrim" adını verecek.



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen yıl katıldığı TÜSİAD Genel Kurulunda "Bütün babalar burada, artık şu yerli otomobil işini halledin" sözleriyle başlayan, sonraki aylarda "Bir babayiğit çıkar yerli otomobili yapar" konuşmasıyla devam eden yerli otomobil tartışmaları Fiat yöneticilerinin Türkiye’ye bu konuda desteğe hazır olduklarını açıklamasıyla tekrar gündeme geldi.

 Yerli otomobili kimin, nasıl üreteceği tartışmaları sürerken bu konuda çalışmalarını ara vermeden sürdüren 5-6 firmadan biri olan Etox Zaferin’in üreticisi Etox, yerli otomobil projelerini her geçen bir adım öteye taşıyor.

 Seri üretim için gerekli TİP onay belgesini alan Etox’un Yöneticisi Tuncay Çoban, gelinen aşamayla ilgili AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

 Yaklaşık 3 milyon dolar harcayarak tasarımcı ve mühendislerin de olduğu 43 kişilik bir ekiple 14 ayda yerli otomobil markası Etox’un prototipini üretiklerini anımsatan Çoban, Etox markasının geliştirilmesi ve seri üretimine geçilmesi için çalışmalarının devam ettiğini söyledi.

 Yerli otomobil konusunun artık milli bir davaya dönüştüğünü ifade eden Çoban, firma olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından TİP onay belgesi alarak seri üretime bir adım daha yaklaştıklarını dile getirdi.

"Devrim’in mutluluğu, Anadolu’nun üzüntüsü"

Tuncay Çoban, yerli otomobili sözde değil her unsuruyla yerli olması gerektiğinin altını çizerek, şunları kaydetti: "Türk mühendisi ve işçisinin emeğiyle ürettiğimiz ismiyle de yerli olması gerektiğini düşündüğümüz için arayışlara başladık. Bu sırada 1961’de üretilen ama talihsizlikler nedeniyle üretimine bir türlü devam edilemeyen ilk yerli otomobil Devrim’e kadar uzandık. Devrim’in marka tescilinin yapılmadığını görünce bu markayı almak için 2007 yılında başvurduk. Bu başvurunun ardından Anadolu markasını da adımıza tescil ettirmek istedik, ama başkaları bizden 3 gün önce davrandı." Devrim’in isim hakkını almanın mutluluğunu, Anadolu’yu ise üç günlük başvuru farkıyla kaybetmenin üzüntüsünü yaşadıklarını dile getiren Çoban, "Etox’un birçok özelliğe ve geleceğin teknolojisine sahip olacak yeni versiyonuna Devrim adını vereceğiz. Böylece filmlere dahi konu olan Devrim rüyası kaldığı yerden devam edecek. Anadolu markasının isim hakkını da alıp diğer bir versiyona da onun adını vermeyi gönlümüz isterdi tabi" dedi.

"Hayal değil gerçeğin ta kendisi"

 Türkiye’nin yerli otomobil konusunda yabancı bir markanın hamiliğine ihtiyaç duymadığını ve yabancıları Türkiye’ye gelme sebebinin teşvik olduğunu savunan Tuncay Çoban, Türk girişimcisinin bunu başarabilecek yetenek, birikim ve kararlıkta olduğunu vurguladı.

 Kendileri gibi 5-6 firmanın daha yerli otomobil konusunda ciddi çalışmalarının olduğunu bildiklerin aktaran Çoban, "Çok büyük olmayan bir firma olmamıza rağmen bu işe büyük bir emek ve 3 milyon dolar verdik. Bunların karşılığını prototipini üreterek Türkiye’ye kazandırdığımız Etox markamızla görüyoruz. Üretiğimiz otomobil hayal değil gerçeğin ta kendisi. Markamızın ticari ve dört kapılı modellerinin de ARGE’si sürüyor. Aldığımız TİP Onay belgemizle üretime çok yakınız. Sayın bakanımız başta olmak üzere yetkililerden son adım için destek bekliyoruz" diye konuştu.



 Fuarların ilgili odağı olmuştu

Ertex firmasının sahibi Ercan Malkoç tarafından yapımına 2007 yılında başlanan ve tamamlanarak 2008 yılının 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda kamuoyuna tanıtılan "Etox" marka otomobil, yerli yapım prototip olması ve modern tasarımıyla da dikkati çekmişti.

Ankara’da Türk mühendisi ve işçisinin 14 aylık emeğiyle 125 beygir gücünde ve 1500 CC’lik dizel motorla üretilen "Etox", seri üretim için gerekli TİP onay belgesini de almaya hak kazanmıştı.

İsmini oluşturan harflerden "E"nin Erteks’i, "T"nin Türkiye’yi, "O"nun otomotivi ve "X"in ise bilinmezliği ve sonsuzluğu ifade ettiği "Etox", sergilendiği birçok fuarda ilgi odağı olmasıyla da gündeme gelmişti.